Yargı bağımsızlığına vurgu

Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu, bir hukuk devletinde mahkeme karalarının gerek akademik çevrelerde gerekse uygulayıcılar tarafından ele alınıp incelenmesinin gerekli ve yararlı olduğunu, bu tür eleştirilerin yargıya yeni ufuklar açma olasılığının her zaman bulunduğunu söyleyerek, ''Bununla birlikte doğruyu bulmak adına yapılacak eleştirilerin belirli bir düzeyde ve
nitelikte olması gerektiği de kuşkusuzdur'' dedi.
Anayasa Mahkemesi'nin 44. kuruluş yıldönümü nedeniyle mahkeme toplantı salonunda tören düzenlendi. Törene, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet sezer, TBMM Başkanı Bülent Arınç, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Yargıtay Başkanı Osman Arslan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok, Danıştay Başkan Vekili Tansel Çölaşan, YÖK Başkanı Erdoğan Teziç, CHP Genel Sekreteri Önder Sav, Ankara Valisi Kemal Önal ile çok sayıda davetli katıldı.
Mahkeme Başkanı Tuğcu, Cumhurbaşkanı Sezer ile Arınç'ı mahkeme girişinde karşıladı. Tuğcu ile Cumhurbaşkanı Sezer, mahkemeye girişte basın mensuplarını isteği üzerine poz verdiler.
Törende konuşan Tuğcu, kayıtsız şartsız millete ait olan egemenliğin Anayasa'nın koyduğu esaslar dahilinde yetkili organlar eliyle kullanılmasının kuvvetler ayrılığı olarak tanımlandığını söyledi. Ancak, bu kavramın fonksiyonlar ayrılığı anlamında kullanıldığının da bilindiğini ifade eden Tuğcu, yasama, yürütme ve yargı organlarının niteliği itibariyle farklı yetkiler kullanmakla beraber devlet iktidarının farklı görünümlerini oluşturduklarını kaydetti.
Yargılama fonksiyonunu yerine getiren organların varlığının çok eski tarihlere kadar uzandığını dile getiren Tuğcu, yasama organın halı yıkama programı ın işlemlerinin Anayasaya uygunluk denetimine tabi tutulmasının yakın geçmişte ortaya çıktığını hatırlattı. Tuğcu, ''Günümüzde hakim olan hukuk devleti anlayışı, Anayasa yargısının varlığını gerekli kılmaktadır. Zira hukuk devleti ilkesi temelde devletin tüm işlem ve eylemlerinin hukuk kurullarına uygun olmasını ve bunların yargı denetimine tabi tutulmasını gerektirir'' diye konuştu.
Tuğcu, anayasaların, devletin temel organlarının yetki ve görev alanları ile işleyişlerini, bireylerin temel hak ve özgürlüklerini genel ilkeler çerçevesinde düzenleyen metinler olduğunu söyledi. Anayasa mahkemelerinin ise Anayasa'nın üstünlüğü ilkesinin hukuksal yöntem ve araçlarla korunması işlevini yerine getirdiğini anlatan Tuğcu, ''Bu işlev, Anayasa yargısının varlık nedenini ve meşruiyet temelini oluşturmaktadır. Hukukun genel ilkeleri ve Anayasa kurallarıyla bağdaşmayan işlem ve eylemler ile yasama tasarruflarının Anayasa mahkemelerince çeşitli hukuksal yaptırımlara bağlanması Anayasa'nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkesinin zorunlu bir sonucudur'' dedi.
''ELEŞTİRİ HAKKI VE SINIRLARI''
Tuğcu, Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin ve bağlayıcı olmasının onların eleştirilemez olduğu anlamına gelmeyeceğini belirterek, şöyle devam etti:
''Mahkeme kararlarına uyma yükümlülüğü, söz konusu kararları eleştirme hakkını ortadan kaldırmamaktadır. Bir hukuk devletinde yargı kararlarının da eleştirilebilmesi doğaldır. Mahkeme kararlarının oy birliği ile alınmadığı durumlarda azlık kullanan üyelerin düşüncelerinin de bu anlamda karşı hukuki düşünceyi oluşturduğu açıktır. Anayasa Mahkemesi'nin işin esasına girerek reddettiği konularda 10 yıl geçtikten sonra tekrar başvuruda bulunulabilmesi, Anayasa Mahkemesi kararlarının eleştiriye açık ve değişebilir nitelikte olduğunun bir diğer kanıtıdır.
Bir hukuk devletinde mahkeme kararlarının gerek akademik çevrelerde gerekse uygulayıcılar tarafından ele alınıp incelenmesi gerekli ve yararlıdır. Bu tür eleştirilerin yargıya yeni ufuklar açma olasılığı her zaman vardır. Bununla birlikte doğruyu bulmak adına yapılacak eleştirilerin belirli bir düzeyde ve nitelikte olması gerektiği de kuşkusuzdur.''
Tuğcu, Anayasa Mahkemesi üyelerinin bugüne kadar ki mesleki yaşamlarında yürüttükleri görevler ve üstlendikleri sorumlulukların, yaptıkları araştırmalar ve elde ettikleri birikimlerin mahkeme kararlarının niteliğinde etkili olduğunu ifade etti.
Anayasa Mahkemesi raportörlerinin de niteliklerine değinen Tuğcu, raportörlerin yüksek lisans ve doktora yaptıklarını, pek çok bilimsel yayınları bulunduğunu belirterek, şunları söyledi:
''Bu durum, Anayasa Mahkemesi'nce yürütülen çalışmaların niteliğine ışık tutmaktadır. Anayasa Mahkemesi, bilimsel yöntemle yaptığı çalışmalar sonucu verdiği kararlara karşı yapılacak eleştirilerin de aynı nitelikte olmasını bekleme hakkına sahiptir. Bu kapsamda bulunmayan ve gerek Mahkemenin gerekse Mahkeme üyelerinin kişiliğine saldırı niteliğinde bulunan eylemlerin ciddi eleştiri olarak kabulü mümkün değildir.''
''YARGIYI ETKİLEME''
Eleştiri hakkının kullanımına sınırlama getiren olgulara da değinen Tuğcu, Basın Kanunu'nun ''yargıyı etkileme'' başlıklı maddesi ile ulaşılmak istenen amacın; devam etmekte olan davalarda argılamanın seyrine etki etmeye yönelik yayınlar yapılmasını ngellemek ve böylece mahkemelerin bağımsızlığı ilkesini korumak olduğunu söyledi.
Tuğcu, Anayasa'nın 138. maddesinin 3. fıkrasında yer alan ''Görülmekte olan bir dava hakkında yasama meclisinde yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz'' hükmünün de aynı amaca yönelik olduğunu kaydetti. Tuğcu, şöyle devam etti:
''Düşünce ve ifade hürriyeti ile bilim hürriyeti görüntüsü altındayargı kararlarına yapılan müdahalelerin hoş görülebilmesi de mümkün değildir. Belirtilen husus basın hürriyeti bakımından da geçerlidir. Bakılan davalara ilişkin düşünce ve yorumlar ne kadar değerli olursa olsunlar yargılamanın sona ermesinden sonra açıklanmalı. Yargı kararları ancak bu aşamada tartışılabilmelidir.''
Anayasa Mahkemesi olarak faaliyetlerini ve kararlarını kamuoyuna yansıtan basın yayın organlarına teşekkür eden Tuğcu, ''Ancak maalesef son zamanlarda ortaya çıkan eleştiri hakkını ve maksadını aşan bağımsız güç olan yargıyı doğrudan hedef alan yıpratıcı yaklaşımları üzüntüyle izlemekteyiz. Unutulmamalıdır ki; demokratik bir toplumda bağımsız yargı teneffüs edilen hava gibidir. Varlığında önemi anlaşılmazsa yokluğunda devletten söz etmek de mümkün olmaz. Bu nedenledir ki (adalet devletin temelidir)'' dedi.
Bu açıklamalarının yargının işleyişinde hiç bir zaman aksaklıklar ve olumsuzlukların ortaya çıkmadığı şeklinde algılanmamasını isteyen Tuğcu, şunları ifade etti:
''Yargının işleyişinde zaman zaman ortaya çıkabilecek aksaklıkların doğal karşılanması gerekir. Önemli olan bu aksaklıkların giderilebilmesidir. Bunların giderileceği kurum ve kurullar ise yine yargı bünyesinde yer almaktadır. İdari yönden hakim ve savcılar hakkında tasarrufta bulunabilme yetkisinin münhasıran Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na (HSYK) ait olduğu da unutulmamalıdır.''
Kategori : GÜNCEL